Ana içeriğe atla

Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi için Doğru Vitamin ve Mineraller


İyi bir bağışıklık sistemi, beslenmemiz ile yakından ilişkilidir. Özelikle gebeler, bebekler ve küçük çocuklar için protein-enerji alımındaki ve mikro besin öğeleri alımındaki yetersizlik (malnutrisyon) hastalıklar hatta ölüm için ciddi bir risk faktörü olabilmektedir.

Örneğin kısıtlı protein alımı, düşük bağışıklık sistemi ile çok yakından ilişkilidir. Diyetteki vitamin ve mineral alım seviyeleri de bağışıklık sistemi için oldukça önemlidir.

Bağışıklık sisteminin etkin bir biçimde çalışması için gerekli olduğu kanıtlanan besin öğeleri arasında esansiyel aminoasitler (protein yapı taşları), esansiyel yağ asidi linoleik asit, A - B6 - B12 - C – E vitaminleri ve çinko, bakır, demir ve selenyum  mineralleri yer almaktadır. Pratik olarak bağışıklık, bu besin öğelerinin bir veya birden fazlasının eksikliğinden etkilenebilmektedir.

Kaynaklarıyla Bağıklık Sistemini Güçlendirmeye Yardımcı Vitamin ve Mineraller
A vitamini : A vitamini vücutta depo edilen bir vitamindir. Bu nedenle yetersizlik belirtileri, uzun süre A vitamini alınmadığında görülür. Yetersiz ve dengesiz beslenenlerde ve büyümenin hızlı olduğu çocukluk, gebe ve emziklilik dönemlerinde sorun ortaya çıkar.
Besinlerde A vitamini retinol ve A vitamini ön maddesi karoten olarak bulunur. A vitamini hayvansal ürünlerde, örneğin balık karaciğeri yağı, karaciğer, süt yağı ve yumurta sarısında bulunur. Hayvansal yağlar, A vitamini yanında değişik derecelerde karoten de içerirler. Karotenler bitkilerde bulunur. A vitamini aktivitesi taşıyan karotenoidlerin en iyi kaynakları havuç, kayısı ve yeşil yapraklı sebzelerdir
B6 (piridoksin):  Dudak kenarları ve dilde yaralar, huzursuzluk ve hipokromik anemi denilen kansızlık, çocukluk çağında sık görülen B6 vitamini eksikliklerinden biridir. Kaynakları Et, karaciğer, böbrek, tahıllar ve kuru baklagillerdir.
B12: Bağışıklık sisteminde, protein metabolizmasında, sinir sisteminde ve kemik iliğinde kan hücrelerinin yapımında görevlidir. Sadece hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur.

C Vitamini: Çocukluk çağında yani hızlı büyüme döneminde, gebelikte ve emziklilikte, ateşli hastalık döneminde ihtiyaç artar. Vücudumuzda oluşan değişik yara ve yanıkların tedavisinde ihtiyacı 5-10 misli artırmak gerekmektedir. C vitamininin deposu olmadığı için günde 3 öğün şeklinde besinlerle birlikte alınmalıdır. Böylece demir yetersizliği anemisinin önlenmesi de mümkün olur.  Limon,portakal, mandalina gibi turunçgiller, çilek, böğürtlen, kuşburnu, domates, lahana, patates ile ıspanak, marul, yeşil biber asma yaprağı gibi yeşil yapraklı sebzeler zengin kaynaklarıdır. Bu besinleri taze olarak tüketmek, bekletmemek kayıpları önlemek açısından önemlidir.
E vitamini: Antioksidandır, kas ve sinir dokularının sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Sıvı yağlar, yağlı tohumlar, buğday ve embriyosu ve koyu yeşil yapraklı sebzeler en iyi kaynaklarıdır. Günlük yiyeceklerde E vitamini yeterli miktarlarda bulunduğundan normal durumlarda eksiklik belirtilerine sık rastlanmaz.
Demir: Emilebilirliği yüksek demirin kaynakları etler, daha az emilebilir olan demir formunun en iyi kaynakları ise yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller, kuruyemişler, yağlı tohumlar, pekmez, kuru meyveler, bulgur, tam buğday ve çavdar unundan yapılmış ekmektir (C vitamini kaynakları ile tüketmek, demirin bu daha az emilebilir formunun vücuda kazandırılmasını 3 kata kadar arttırır.)
Çinko (Zn) : Hücresel bağışıklığın oluşumunda etkindir. Et, karaciğer, yumurta ve deniz ürünleri çinkonun en iyi kaynağıdır. Süt ve ürünleri, kuru baklagiller, yağlı tohumlar ve tahıllar yeterince çinko içerirler.
Bakır, demir, selenyum ve çinko gereksinimi günlük 20 mg’ın altındadır ve bunlara eser elementler denir. Bunlardan günlük alım düzeyleri belirlenenler sadece demir, çinko, ve selenyumdur.


Kaynakça:
1. Scientific Review: The Role of Nutrients in Immune Function of Infants and Young Children - Emerging Evidence for Long-chain Polyunsaturated Fatty Acids
2. The immune system: a target for functional foods?  DOI: 10.1079/BJN2002682
3. Vitaminler – Akkan. A. G. - .Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Akılcı İlaç Kullanımı Sempozyumu
4. Vitaminler, mineraller ve sağlığımız
 https://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/kitaplar/B%202.pdf
5. Hastalıklarda Beslenme Tedavisi , Editör, Prof. Dr M. Emel Alphan Tüfekçi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Abdominal Obezite & Santral Obezite

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre bel/kalça oranı kadınlarda 0.85'den ve erkeklerde ise 1.0'den fazla ise android tip obezite (elma tip obezite- santral obezite- abdominal obezite) olara kabul edilmektedir.  Yağ dağılımının belirlenmesinde Bel/kalça oranı kullanılsa da, tek başına bel çevresi ölçümü, karın bölgesindeki yağ da ğılımı ve sağlığın bozulmasında önemli ve pratik bir gösterge olarak kullanılmaktadır.  Yağın karın bölgesinde ve iç organlarda toplanması insülin direnci ile ilişkilidir. Erkeklerde sınırı 94 cm ve üstü, kadınlarda ise 80 cm ve üstüdür (Risk sınırı). Erkeklerde bel çevresinin 102 cm ve üzeri, kadınlarda ise 88 cm ve üzerinde (yüksek risk sınırı) olması; 💡Tip 2 Diyabet 💡LDL kolesterol ve trigliseritte dalgalanmalar 💡Hipertansiyon 💡Koroner arter hastalıklarının gelişmesinde risk olarak görülmektedir.

Diabetes Mellitus

Diabetes Mellitus (DM) , insülin salınımı, insülin etkisi veya bu faktörlerin her ikisinde de bozukluk nedeniyle ortaya çıkan hiperglisemi (yüksek kan şekeri) ile  karakterize kronik metabolik bir hastalıktır. Yediğimiz besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin çoğu vücutta enerji için kullanılmak üzere glukoza dönüştürülür. Midenin arka yüzeyinde yerleşik bir organ olan pankreas, kaslarımızın ve diğer dokuların kandan glukozu alıp enerji olarak kullanmalarını sağlayan " insülin " adı verilen bir hormon üretir. Besinlerle kana geçen glukoz, insülin hormonu aracılığı ile hücrelere girer. Hücreler glukozu yakıt olarak kullanır . Eğer glukoz miktarı vücudun yakıt ihtiyacından fazla ise karaciğerde (şeker deposu=glikojen), yağ dokusunda depolanır. Diyabeti olmayan bir birey kan şekeri düzeyi açlık halinde 120 mg/dl, tokluk halinde (yemeğe başladıktan iki saat sonra) 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaz. Açlıkta veya toklukta ölçülen kan şekeri düzeyinin bu değerlerin üst...

Tuz ve Diyabet

Şekerin diyabet nedeni olduğunu biliyorduk, peki ya tuz ? Diabetologia Dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, erişkin kişilerde tuz tüketiminin tip 2 diyabet  ve latent (gizli) otoimmün diyabet gelişme riskindeki artışla bağlantılı olabileceğini öne sürmüştür. Beslenmemizdeki ana sodyum kaynağı tuzdur. Tuz (sodyum klorür) %40'ı sodyumdan oluşmuştur, bu demektir ki her 2.5 gram tuz tükettiğimizde 1 gram sodyum almış oluruz. Daha önceki çalışmalar aşırı tuz tüketimin, insülin direncine direk etkisiyle ve/veya yüksek tansiyona ve kilo alımına katkısıyla  tip 2 diyabet gelişimine yol açabileceğini göstermiştir.   Latent otoimmün diyabet (LADA) tip 1 diyabetin bir formudur ve pankreasta insülin üreten hücrelerin, vücudun kendi bağışıklık sistemi tarafından yok edilmesiyle oluşur. Normal Tip 1 diyabetin aksine bunda çok yavaş oluşur, bazen yıllar alır. Yetişkinlikte ortaya çıkmasından dolayı yanlışlıkla tip 2 diyabet teşhisi konmasına sebep olabilir. Araştırmacı...